5 Eylül 2014 Cuma

Hangi Federer?


Bizim sosyal bilimlerde Hangi X sorusu çok önemli bir sorudur. Hatta direk kendi disiplinim için konuşacak olursam baya önemli bir sorudur. Kahvedeki dayıyla, kafası çalışan siyaset bilimciyi bu soru kadar iyi ayıran bir yaklaşım var mıdır, emin değilim. Özellikle tarihsel açıdan uzun zaman dilimine yayılmış yapılar için monolitik bir çıkarım yapmak, onu her haliyle aynı, zamanın ruhundan bağımsız düşünmek ve öyle üstüne konuşmak gerçekten bana bir şey anlatmıyor. Ben bu soruyu üstüne kafa yorduğum her şeye sormaktan büyük keyif alıyorum. Abuk bir örnek de vereyim. The Cranberries, Hangi The Cranberries? İrlanda 80lerde kırım kırım kırılırken 18 yaşında hırçın, kalbi kırık Doloresli olan mı? 20 sene sonra iç huzuru yakalamış iki çocuk annesi Doloresli olan mı?  

Dün gece Roger Federer setlerde 2-0 geriden geldiği maçta 20 numaralı seri başı Gael Monfils'i eleyip Amerika Açık'ta yarı finale çıktı. Ekselanslarının Wikipedia profilindeki başarı tablosuna sarı bir SF olarak işaretlenecek bu olay, aynı profildeki yeşil W'ların arasında bir başarısızlık gibi duracak olsa da, profesyonel tenis kariyerinin ikinci 10 yılında olan 33 yaşındaki Federer için "Hangi Federer?" sorusunu sormadan bu işlere yorum yapmak O'na çok büyük haksızlık olur.

Sporda kazanıyor olmak, başarının tanımı mıdır? Bu felaket derin bir soru, başka bir yazının konusu olsun. Yukarıdaki düzlemden yürümeye devam edelim. Bu adam ömrünün sonuna kadar her katıldığı Grand Slamde favori olmayacaktı elbette. Bu iş üstüne yazıp çizen abilerimizden öğrendiğimiz kadarıyla da erkekler tenisindeki çöküş devri 30 yaşından sonra başlıyor. Kabaca tanımlarsak daha çabuk yorulup, hata yapmaya daha müsait hale geliyorsunuz. Dolayısıyla eskiden filenin dibine koşup kaya kaya çıkardığınız toplar daha ulaşılmaz hale gelmeye, bilmem kaç km\saat hızla attığınız servisler daha seyrekleşmeye, maçın 5. setinde bir sağa bir sola giderken vurduğunuz öldürücü topspin forehandler size daha büyük bir külfet haline gelmeye başlıyor. Bu kadar üst düzey bir arenada fiziki durumun zihin üstünde yarattığı etkiyi de düşündüğümüzde çöküş kaçınılmaz oluyor. 

Ya Diğerleri ?

Daron Acemoğlu ve James Robinson'un "Why Nations Fail" isminde, geçmişten günümüze toplumların nasıl ileri ya da geriye gittiklerini anlatmaya çalıştıkları bir kitapları var. İkili dertlerini anlatmaya çalışırken Joseph Schumpeter'in bize armağan ettiği "Yaratıcı Yıkım" konseptini bu ileri geri gitme hadisesinde çok ustaca kullanıyor. Biraz açmak için Sanayi Devrimini ele alalım, yapılan iş çok yaratıcı ama eski tip üretim sistemlerini kullananlar ve hayatını burdan kazananlar için çok yıkıcı. Türetmeye devam edin, gelinen noktada sermayenin, teknolojinin vs vs vs unsurların bu olaydan nasıl etkilendiğini, işin, kazancın ve hatta yönetenin nasıl değişime uğradığını anlayacaksınız. 

İspanya Milli Takımının dünya futboluna hükmettiği 3 büyük turnuva izledik. Bu yaz, Dünya Kupası öncesindeki tahminlerde yine favorilerdi. Duman oldular. Yine kazansalardı kuşkusuz bu kendileri açısından çok büyük bir başarı, taraftarları için de müthiş bir mutluluk olacaktı. Kaybetmeleri ise dünya futbolu açısından bir çeşit ilerlemenin işareti oldu. Başlarda oyuna yeni bir soluk getiren İspanya kendi yarattığı şeyin içinde rakiplerini daha iyi olmaya itti ve sonunda yıkıldı.

David Foster Wallace'ın yakın zamanda şu adreste Türkçeye de çevrilen çok güzel bir yazısı vardı. Geçen hafta o yazıyı tekrar okuduğumda farkettim ki, Federer de aslında bir çeşit yaratıcı yıkım başlatmıştı. Oyuna hükmettiği dönemlerde Junior Turnuvalarında padawanlar Federer gibi oynamaya uğraşıyor, ekranda Ondan öğrendiklerini sahada uygulamaya çalışıyorlardı. O sürecin sonunda Federer en büyük oldu. Ama daha da önemlisi rakiplerini hep daha iyi olmaya itti. Bugün bunu düşünmeden Big4'dan bahsedebilir miyiz? 

2009 sonrası girdiği kariyenin duraklama devrinde Federer de kendi yaratıcı yıkımının kurbanı olmak üzereydi. Yazının başında bahsettiğim Wikipedia profillerine girin bir bakın, Federer'in düşüşe geçtiği dönemlerde Djokovic ve Nadal turnuvalara nasıl hükmetmişler. Diğer oyuncular kazanmaya alışırken Federer de kaybetmeyi öğreniyordu. Yukarıda bahsettiğim fiziksel çöküşün oyuncunun mental durumuna etkisi de işte burada ortaya çıkıyor. İstatistikler daha makul seviyelere iniyor, rakiplerle arasındaki galibiyet farkşarı azalıyor ve diğer oyuncuların gözünde Federer daha "yenilebilir" bir oyuncu haline geliyor. 

33 yaşında 4 çocuk babası ve neredeyse her şeyi başarmış bir adamın oyuna dair motivasyonu haliyle 20li yaşlarının başındaki birine göre çok daha farklı oluyor. Doymuşluk hissi, başarıya giden yolda çekilen çileye karşı insanı daha dirençsiz kılabiliyor. Üstelik buna aile olmanın getirdiği sorumluluk duygusu ve evrimsel baba rolünü de ekleyin. Formula 1 pilotlarının baba olduktan sonra tur başına neredeyse bir saniye kadar yavaşlamaları bir tesadüf değil. 

Kariyerinde yukarı doğru bir ivmelenme yakalamış bir oyuncu için kazanma olgusunu kafada halletmek ne kadar önemliyse, düşüse geçen bir süperstarın kendini artık kaybedebileceğine ikna etmesi de bence bir o kadar önemli. İlk durumda kaybetmek bir türlü "olamamak" anlamına gelirken, ikinci durumda kazanmak "devam etmek" demek çünkü. Federer'in son iki senede düşüşe geçen kariyerini tekrar makul seviyelere çekmesindeki en önemli mental ilerleme bence tam olarak bu. Ben artık kaybedebilirim, ama kazanırsam olay olur. Yani Federer, bir bakıma karşılaştığı bu yaratıcı yıkıma adapte oluyor. 

Sonuç olarak Federer bence ikinci bir tarih daha yazıyor. İlkini hepimiz izledik, çok da beğendik. Ama ben bu sezonki Wimbledon Finalini, Masters finallerini, dün akşamki Gael Monfils maçını ve yarınki yarı finalini Federer'in uzun kariyeri içinde tek bir yere oturmak yerine, yeni bir hikaye olarak izlemeyi tercih ediyorum. Bence ikisi de birbirinden özel ve güzel.

Sabah ev arkadaşım şöyle bir tweet atmış; "hayatımdaki büyük pişmanlıklar listesine roje waters konserinden sonra dün geceki roje federer maçını izleyememem de eklenmiştir. Fyi." Düşündüm de hiç bir BEEN THERE DONE THAT benim için bu kadar anlamlı olmamıştı.




8 Mayıs 2014 Perşembe

Giro d'Italia 2014 Part 1


Totaliter rejimleri inceledigimiz bir dersimiz vardi. Ikinci Dunya Savasi oncesinde rot balansi bozulmus hukumetlerin nasil gun ve gun saga dogru cektigine bakiyorduk. Almanya'yi zaten rol model, SSCB'de obur tarafin totaliteri, Italya ise tamam fasist, evet otoriter ama bir turlu diger ikisi kadar total olamiyor. Neden? Dersin okumalarinda bunun sebebini cok basit bir sekilde aciklayan guzel bir makale vardi. Hayatini bu konular hakkinda yazip cizmeye adamis Robert O'Paxton olayi cakmis. Adamlar rahat. Sulaleden rahat. Nedir yani, Ekonomik kriz mi geldi? Savas mi cikti? Cikar kilerden stoklanmis makarnayi. Bitti gitti. (Makarna dedigin tam takir kuru bakir olur. Gazete eklerinin trendy koselerinde yazilanlara aldanip taze makarna olayina girmeyiniz lutfen. Esyanin tabiatina aykiri. )

Simdi bu anektodu hatirlayarak Giro'nun bu sene Belfast'tan baslayacagini ve hatta uc gun boyunca oralarda takilacagini duydugumda aklima gelen ilk sey umarim guinnes'i fazla kacirip Italya'ya donmeyi unutmazlar oldu. Bu konuda bi bahis acilsin ben parami, "bu is biraz aksar" secenegine yatiririm. 

Gecen sene Giro'ya damga vuran olay hava sartlari olmustu. Acikcasi bu sene havalar nasil olacak bir fikrim yok. Acip bakmadim da, ama her seyin bu kadar mekanige baglandigi spor dunyasinda tahmin edilemeyenlerin gelip olayin seyrini degistirmesini gercekten cok seviyorum. Bizim buralarda Mayis gorunumlu Ekim sabahlarina uyandigimiz gibi oralar da oyle midir acaba ?



Tur'un ilk uc gunu Kuzey Irlanda topraklarinda. Ilk gun takim zamana karsi etabi gecildikten sonra iki de duz sprint etabi kosulacak. Dinlenme gununun ardindan Italya'ya gelindiginde yine bir duz etap var. Sonra bisikletciler Italya'nin guneyinden kuzeyine dogru yol almaya baslayacaklar. Ilk hafta bu rotada dort adet hafif daglik etap var. Ikinci haftanin basinda yine bir hafif tirmanis etabi bir bireysel zamana karsi ve bir tane de sprint etabi gecildikten sonra, Tur'un 15. gununde daglik etap gibi daglik etaplar baslayacak. Pes pese iki gunluk tirmanisin ardindan son haftaya girilecek. Son hafta bir duzluk bir daglik seklinde seyredecek ve 1 haziranda tur tamamlanmis olacak.

Bu sene tur yonetimi mayo puanlamalarina bir kac degisiklik getirdi. Bu yeni duzenlemelerle Tur yonetimi cesitli kategorilerdeki rekabetin turun son gunune kadar tasinmasini amacliyor. Biraz karisik farkindayim ama en azindan birincilerin neler kazandigini bilmek etaplarin seyir zevkini artirabilir diye dusundugumden yazmak istedim.

Etap kazanan bisikletcilere genel klasman icin 10 saniye ikincilere 6 ucunculere ise 4 saniyelik bir zaman bonusu verilecek. Ara sprint kapilarindan ilk gecen isme 3, ikinciye 2 ucuncuye ise 1 saniye verilecek. 

Kirmizi mayo icin ise etaplar uc gruba ayrilmis durumda. Ilk kategori icin birinciye 50 puan olmak uzere finisi onde gecen 20 bisikletciye puanlar dagitilacak. Ikinci kategori etaplar icin, birinciye 25 puan olmak uzere finisi onde gecen ilk 15 bisikletciye, Ucuncu kategoriden etaplar icin ise birinciye 15 puan olmak uzere finisi onde gecen ilk 10 bisikletciye puanlar dagitilacak.

Ara sprint kapilari icin ise yapilan duzenleme soyle; Ilk kategori icin kapidan gecen ilk 10 bisikletci (birinciye 20) puanlari paylasacaklar, ikinci kategori etaplarda kapidan gecen ilk 5 bisikletci (birinciye 10) ve ucuncu kategoriden etaplar icin ilk 3 bisikletci (birinciye 8) puanlari toplayacak. 

Gok mavi mayo icin yarisacak tirmaniscilar icin ise yeni puanlama sistemi soyle; Birinci kategoriden tirmanislar icin 8, ikinci kategoriden tirmanislar icin kapidan gecen ilk 6, ucuncu kategoriden tirmanislar icin zirve kapisindan gecen ilk 4 ve son olarak dorduncu kategi tirmanislar icin zirveye ulasan ilk uc bisikletciye puanlar verilecek. En yuksek puanlar ise, sirasiyla 32, 14, 7 ve 3.  Unutmadan bu senenin en yuksek noktasi olan Stelvio gecidinden gecilirken de ilk dokuz isme birinciye 40 puan olacak sekilde puanlar dagitilacak.
 
Neler olur? kimler ne durumda? Asla tutmayan tahminlerim ve daha fazlasini ikinci bolumde yazmaya calisacagim. Bisikleti sevin sevdirin.