3. koprunun var olup olmamasi gerekliligi zaten buyuk bir tartisma konusuyken simdi de koprunun ismi yuzunden gerildik. Dunya'nin her yerinde adettir, simge yapilara onemli insanlarin isimleri verilir. Bazi toplumlar bunu o insanlar yasarken yapabilecek kadar alcak gonulludur, bazilari ise kisiyi oldukten sonra onurlandirmayi tercih ederler. Diyeceksiniz ki sen spor blogusun neyine senin guncel konjonktur. Haklisiniz ama entel dantel sporlarla ilgilenen bireyler olarak yazinin konusunu guncele baglayip halktan kopmadik imaji vermek istedim.
Grand Slamler sahiden de "Grand" organizasyonlar. Iki hafta icinde sporcusundan seyircisine bu isin ne kadar aktoru varsa hepsinin sorunsuz sekilde rollerini oynamasini saglamak gercekten onemli bir is. Bu kadar insani bir araya getiren mekanlar ise cok ozel yerler. Grand Slamler, icinde kucuklu buyuklu bir suru kortun oldugu komplekslerde oynaniyor. Bu kortlarin bazilarinin ise isimleri numerik bir sirayla anilirken, final maclarinin da oynandigi buyuk kortlara kisi isimleri verilebiliyor.
Avustralya Acik'ta Rod Laver ve Margaret Court; Roland Garros'da Philippe Chatrier ve Suzanne Lenglen, Amerika Acik'ta ise Arthur Ash ve Louis Armstrong turnuvalarin jenerik kortlarindan. Wimbledon'da ise, turnuvanin duzenlendigi Wimbledon Club Kralice II. Elizabeth'in mali oldugu icin aganin boku ustune bok olmaz mantigiyla kortlara kimsenin ismini vermemisler.
Court Philippe Chatrier |
2 Subat 1926 dogumlu Philippe Chatrier, Fransiz ve dunya tenisine once oyuncu olarak sonra gazeteci olarak en son olarak da yonetici olarak hizmet vermis onemli bir isim. 1948 ve 1950 yillarinda Fransa'nin Davis Cup kadrosuda yer almis. Aktif oyunculuk kariyerine son verdikten sonra ise 1953 yilinda Tennis de France dergisini cikarmaya baslamis. 1968 yilinda yoneticilik kariyerine baslayan Chatrier, Fransa Tenis Federesyonu baskan yardimciligi ve baskanligi yapmis. 1977 yilinda ise Uluslararasi Tenis Federasyonu baskanligina secilmis. 1991 yilina kadar surecek bu gorevinde Chatrier, tenisin tekrardan olimpiyat oyunlarina dahil edilmesi icin calismalar yurutmus ve tenis 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarina gosteri sporu olarak dahil edilmis. 1988 yilinda Seul'de ise, tenis tekrardan olimpik bir spor dali haline gelmis. 1988 yilinda Uluslararasi Olimpiyat Komitesine de secilen Chatrier, 1991 yilinda Uluslararasi Federasyondaki gorevinden 1993 yilinda ise Fransa Tenis Federasyonundaki gorevinden emekli olmus. 2000 yilinda hayatini kaybeden Chatrier'in ismi Stad de Roland Garros'taki ana korta verilmis.
Court Suzanne Lenglen |
24 Mayis 1899'da dogan Suzanne Lenglen, tenis dunyasinin gordugu en basarili kadin oyunculardan bir tanesi. Henuz 15 yasindayken Dunya Sert Zemin Sampiyonasini kazanan Lenglen, halen dunyanin en genc kadin sampiyonu unvaninin da sahibi. Sekiz Grand Slam sampiyonlugunun da dahil oldugu 81 tekler turnuvasi kazanmis. 1920 Antwerp Olimpiyatlarinda teklerde ve ciftlerde altin madalya, karisik ciftlerde ise bronz madalya kazanmis. 1919 ve 1925 yillari arasinda Wimbledon'a ambargo koymus. Ustelik 1920, 1922 ve 1925 yillarinda tekler sampiyonlugunun yanina ciftler ve karisik ciftleri de eklemis. Toplamda 73 tane ciftler sampiyonlugu kazanmis. Lenglen, teniste puantaj sistemine gecilen 1921 yilindan 1926 yilina kadar kadinlar dunya bir numarasi olarak kalmayi basarmis. Tenis dunyasini gordugu en buyuk "winner"lardan biri olan Suzanne Rachel Flore Lenglen, 1938 yilinda hayatini kaybetmis. 1997 yilinda ismi Roland Garros'un iki numarali kortuna ve Roland Garros'un tek kadinlar sampiyonuna verilen kupaya verilmis.
Suphesiz ki Suzanne Lenglen sayisiz kupalar, madalyalar kazanmis cok buyuk bir sampiyon. Fakat O'nun tenis dunyasina kattiklarini sadece rekabetci kisiligi uzerinden degerlendirirsek kendisine cok buyuk bir haksizlik yapmis oluruz. Maclar kazanilir, kaybedilir bu zaten isin dogasinda var. Ama icinde bulundugunuz oyunu sahiplenip, ona yeni bir yon, yeni bir vizyon kazandirirsaniz iste asil o zaman cok buyuk olursunuz. Sizi siz yapan oyuna, aslinda hic de zorunda olmadiginiz halde, borcunuzu odemis olursunuz.
Suzanne Lenglen'e kadar sadece cok kucuk bir seyirci grubuna hitap eden kadinlar tenisi, Suzanne Lenglen ile beraber genis kitlelere yayilma imkani bulmus, kadinlar maclarina bilet satislari hizla artmistir.
Lenglen dizlerinin altini ve kollarini acikta birakan elbiseler giymeyi tercih edene kadar, o yillarda kadin atletler de dahil olmak uzere neredeyse tum kadin sporcularin "usturuplu" kiyafetler giymesi makbul gorulen bir davranisti. Dar pantolonlar ve korseler kadinlarin esnekligini ve hareket potansiyelini kisitlarken, Lenglen'in bu tercihi kadin sporculara daha rahat manevra imkani verdi. Yani kadinlar tenisine kadin eli degdirdi.
Son olarak;
Lenglen'in amator kariyerini sonlandirip profesyonel tenise gecmesi de cok elestiri almasina neden olmustu. Lenglen kolelikten kacis olarak tanimladigi bu tercihini soyle anlatiyordu;
"On iki yildir sampiyonum ve milyonlarca* frank kazandim ama turnuvalara katilim parasi olarak da binlerce frank harcadim. Kariyerimi buralara getirebilmek icin herhangi bir insanin calistigi kadar cok calistim ama hayatim boyunca 5.000 dolar bile kazanamadim. 27 yasindayim ve hic de zengin degilim. Bunun icin insanlarin beni dahi olarak adlandirdigi kariyerimi birakip baska bir kariyere mi baslamaliyim? Yoksa gelecekte beni bekleyen gercek yoksulluga gulup bir servet kazanma yoluna mi gitmeliyim? Bu absurd sartlar altinda sadece zengin insanlar teniste rekabet edebilecek durumdalar ve gercekten de sadece zengin insanlar rekabet ediyorlar. Bu adil mi? Bu durum spora bir katki sagliyor mu? Bu tenisi daha populer mi yapiyor, yoksa sosyo ekonomik acidan geride olan bir cok yetenekli cocugun kesfedilmesinin onune mi geciyor?"