29 Mayıs 2013 Çarşamba

Philippe ve Suzanne, Kim Bunlar ?


3. koprunun var olup olmamasi gerekliligi zaten buyuk bir tartisma konusuyken simdi de koprunun ismi yuzunden gerildik. Dunya'nin her yerinde adettir, simge yapilara onemli insanlarin isimleri verilir. Bazi toplumlar bunu o insanlar yasarken yapabilecek kadar alcak gonulludur, bazilari ise kisiyi oldukten sonra onurlandirmayi tercih ederler. Diyeceksiniz ki sen spor blogusun neyine senin guncel konjonktur. Haklisiniz ama entel dantel sporlarla ilgilenen bireyler olarak yazinin konusunu guncele baglayip halktan kopmadik imaji vermek istedim. 

Grand Slamler sahiden de "Grand" organizasyonlar. Iki hafta icinde sporcusundan seyircisine bu isin ne kadar aktoru varsa hepsinin sorunsuz sekilde rollerini oynamasini saglamak gercekten onemli bir is. Bu kadar insani bir araya getiren mekanlar ise cok ozel yerler. Grand Slamler, icinde kucuklu buyuklu bir suru kortun oldugu komplekslerde oynaniyor. Bu kortlarin bazilarinin ise isimleri numerik bir sirayla anilirken, final maclarinin da oynandigi buyuk kortlara kisi isimleri verilebiliyor. 

Avustralya Acik'ta Rod Laver ve Margaret Court; Roland Garros'da Philippe Chatrier ve Suzanne Lenglen, Amerika Acik'ta ise Arthur Ash ve Louis Armstrong turnuvalarin jenerik kortlarindan. Wimbledon'da ise, turnuvanin duzenlendigi Wimbledon Club Kralice II. Elizabeth'in mali oldugu icin aganin boku ustune bok olmaz mantigiyla kortlara kimsenin ismini vermemisler. 

Court Philippe Chatrier

2 Subat 1926 dogumlu Philippe Chatrier, Fransiz ve dunya tenisine once oyuncu olarak sonra gazeteci olarak en son olarak da yonetici olarak hizmet vermis onemli bir isim. 1948 ve 1950 yillarinda Fransa'nin Davis Cup kadrosuda yer almis. Aktif oyunculuk kariyerine son verdikten sonra ise 1953 yilinda Tennis de France dergisini cikarmaya baslamis. 1968 yilinda yoneticilik kariyerine baslayan Chatrier, Fransa Tenis Federesyonu baskan yardimciligi ve baskanligi yapmis. 1977 yilinda ise Uluslararasi Tenis Federasyonu baskanligina secilmis. 1991 yilina kadar surecek bu gorevinde Chatrier, tenisin tekrardan olimpiyat oyunlarina dahil edilmesi icin calismalar yurutmus ve tenis 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunlarina gosteri sporu olarak dahil edilmis. 1988 yilinda Seul'de ise, tenis tekrardan olimpik bir spor dali haline gelmis. 1988 yilinda Uluslararasi Olimpiyat Komitesine de secilen Chatrier, 1991 yilinda Uluslararasi Federasyondaki gorevinden 1993 yilinda ise Fransa Tenis Federasyonundaki gorevinden emekli olmus. 2000 yilinda hayatini kaybeden Chatrier'in ismi Stad de Roland Garros'taki ana korta verilmis.

Court Suzanne Lenglen
24 Mayis 1899'da dogan Suzanne Lenglen, tenis dunyasinin gordugu en basarili kadin oyunculardan bir tanesi. Henuz 15 yasindayken Dunya Sert Zemin Sampiyonasini kazanan Lenglen, halen dunyanin en genc kadin sampiyonu unvaninin da sahibi. Sekiz Grand Slam sampiyonlugunun da dahil oldugu 81 tekler turnuvasi kazanmis. 1920 Antwerp Olimpiyatlarinda teklerde ve ciftlerde altin madalya, karisik ciftlerde ise bronz madalya kazanmis. 1919 ve 1925 yillari arasinda Wimbledon'a ambargo koymus. Ustelik 1920, 1922 ve 1925 yillarinda tekler sampiyonlugunun yanina ciftler ve karisik ciftleri de eklemis. Toplamda 73 tane ciftler sampiyonlugu kazanmis. Lenglen, teniste puantaj sistemine gecilen 1921 yilindan 1926 yilina kadar kadinlar dunya bir numarasi olarak kalmayi basarmis. Tenis dunyasini gordugu en buyuk "winner"lardan biri olan Suzanne Rachel Flore Lenglen, 1938 yilinda hayatini kaybetmis. 1997 yilinda ismi Roland Garros'un iki numarali kortuna ve Roland Garros'un tek kadinlar sampiyonuna verilen kupaya verilmis. 

Suphesiz ki Suzanne Lenglen sayisiz kupalar, madalyalar kazanmis cok buyuk bir sampiyon. Fakat O'nun tenis dunyasina kattiklarini sadece rekabetci kisiligi uzerinden degerlendirirsek kendisine cok buyuk bir haksizlik yapmis oluruz. Maclar kazanilir, kaybedilir bu zaten isin dogasinda var. Ama icinde bulundugunuz oyunu sahiplenip, ona yeni bir yon, yeni bir vizyon kazandirirsaniz iste asil o zaman cok buyuk olursunuz. Sizi siz yapan oyuna, aslinda hic de zorunda olmadiginiz halde, borcunuzu odemis olursunuz. 

Suzanne Lenglen'e kadar sadece cok kucuk bir seyirci grubuna hitap eden kadinlar tenisi, Suzanne Lenglen ile beraber genis kitlelere yayilma imkani bulmus, kadinlar maclarina bilet satislari hizla artmistir. 


Lenglen dizlerinin altini ve kollarini acikta birakan elbiseler giymeyi tercih edene kadar, o yillarda kadin atletler de dahil olmak uzere neredeyse tum kadin sporcularin "usturuplu" kiyafetler giymesi makbul gorulen bir davranisti. Dar pantolonlar ve korseler kadinlarin esnekligini ve hareket potansiyelini kisitlarken, Lenglen'in bu tercihi kadin sporculara daha rahat manevra imkani verdi. Yani kadinlar tenisine kadin eli degdirdi. 

Son olarak;

Lenglen'in amator kariyerini sonlandirip profesyonel tenise gecmesi de cok elestiri almasina neden olmustu. Lenglen kolelikten kacis olarak tanimladigi bu tercihini soyle anlatiyordu;

"On iki yildir sampiyonum ve milyonlarca* frank kazandim ama turnuvalara katilim parasi olarak da binlerce frank harcadim. Kariyerimi buralara getirebilmek icin herhangi bir insanin calistigi kadar cok calistim ama hayatim boyunca 5.000 dolar bile kazanamadim. 27 yasindayim ve hic de zengin degilim. Bunun icin insanlarin beni dahi olarak adlandirdigi kariyerimi birakip baska bir kariyere mi baslamaliyim? Yoksa gelecekte beni bekleyen gercek yoksulluga gulup bir servet kazanma yoluna mi gitmeliyim? Bu absurd sartlar altinda sadece zengin insanlar teniste rekabet edebilecek durumdalar ve gercekten de sadece zengin insanlar rekabet ediyorlar. Bu adil mi? Bu durum spora bir katki sagliyor mu? Bu tenisi daha populer mi yapiyor, yoksa sosyo ekonomik acidan geride olan bir cok yetenekli cocugun kesfedilmesinin onune mi geciyor?"

* milyonlarca ifadesini okurken iki dunya savasi arasi Fransa'sindaki enflasyonu unutmamaliyiz. bkz bizim eski para

26 Mayıs 2013 Pazar

Roland Garros 2013 - Ne Me Quitte Pas





Roland Garros bugun basliyor. Hemen soyleyeyim son yillarin en cekismeli turnuvasi olacagi dusuncesindeyim. Agir toplarin formlari gayet iyi. Yalniz gecen senelerin aksine bu sene havalar cidden cok kotu gidiyor Avrupa'da. Italya bisiklet turunu takip edenler ne demek istedigimi cok daha iyi anlayacaklardir. Hava sartlari cok seyin kaderini degistirebilir. Acaba bir kac sene sonra 2013 Roland Garros'undan bahsederken hava sartlarini ne derece vurgulayacagiz? 

Roland Garros kimlerin kazandigindan cok kimlerin kazanamadigiyla one cikan bir turnuva. Ben Roland Garros'u tenis dunyasinin en buyuk troll'u olarak goruyorum. Hep birilerinin ahini aliyor. Elimizdeki en guncel ornek Bay 1 numara Novak Djokovic. (Yaptigim cok derin arastirmalar sonucu Bay 1 numara Fransa Acik'i bu sene de kazanamayacak. Sebebini yazinin sonunda anlatacagim.) Her seyi bir cok kere kazandi ama hala bir Fransa Acik sampiyonlugu yok. Federer de mesela az kalsin bu lanetin bir kurbani oluyordu. Son anda kurtuldu. Bugunden bakinca anliyoruz ki, 2009'da kazanamasaymis geri donusu cok zor olurmus. 

Geriye dogru gitmeye devam edelim. Federer'den bir onceki jenerasyonun efsane ismi Pete Sampras. 14 Grand Slam sampiyonlugu, Toplamda 64 turnuva zaferi var. Alti sene ustuste sezonu bir numarada bitirerek bu alandaki rekorun sahibi. Roland Garros'u hic kazanamamis. Hatta final bile oynayamamis.



Stefan Edberg, Federer'in cocukken idolumdu dedigi isim. Hem teklerde hem ciftlerde dunya bir numarasi olmus. Toplamda 42 sampiyonlugu var. Bunlarin 6 tanesi Grand Slam. Roland Garros'u hic kazanamamis. Uc numarali seri basi olarak katildigi 1989 Roland Garros'u finalde 17 yasindaki on bes numarali seri basi Michael Chang'a kaybetmis. Bu zafer Chang'in ilk ve tek Grand Slam sampiyonlugu olmus.



Bu kadar efsane bir araya gelmisken kambersiz dugun olmaz geleneginden hareketle sira Boris Becker'de. 17 yasinda Wimbledon'u kazanmis. Toplamda 49 sampiyonlugu var. Bunlarin 6 tanesi de Grans Slam. Tenisi genis kitlelere sevdiren isimlerin belki de basinda geliyor.  Roland Garros'u hic kazanamamis. Hatta final bile oynayamamis.

Yukarda bahsettigim derin arastirmama gore bu sene Novak Djokovic icin yukaridaki listeden kurtulma senesi degil gibi gozukuyor. Sebebine gelince;

Fransizlarin Erik Satie'den sonra muzik dunyasina kattiklari en efsane sey olan Daft Punk 1997, 2001, 2005 ve 2013 senelerinde olmak uzere toplamda dort adet studyo albumu yayinlamis. 1997 ve 2001 senelerinde Roland Garros'u Gustovo Kuerten kazanmis. 2005'de ise Rafael Nadal. Bu sacma sapan mantikla 2013'un de sampiyonu simdiden belli gibi. Ek bir bilgi olarak da; Daft Punk'in remix albumu yayinladigi her sene turnuvayi bir Ispanyol kazanmis. Nadal cok favori.












Yaz Geldi





Cocuklugumdan beri haziran aylarini hic sevmedim. Okullar kapanir arkadaslarin yazliga gider, takip ettigin diziler tatile girer hatta bazilari final yapar kac senelik aliskanligina veda etmek zorunda kalirsin. Futbol ve basketbol ligleri biter; yetmez, ustune bir de mutlaka sevdigin bir iki sporcu emekli olur. Hele bir de okudugun okuldan mezun oluyorsan bi dolu insana ve yasanmisliklara veda etmek zorunda kalirsin. kisacasi benim icin yaz demek butun duzenin bozulmasi demek oldu hep.

Sonra bisiklet ve tenisle tanistim. Bisiklette bahar klasikleri adi ustunde baharda basliyordu ama ana yemekler mayis ortasi ve temmuz basindaydi. Ayni sekilde tenis icin de suyun kaynama noktasi yaza denk geliyordu. Yani benim icin artik yaz aylari da ilgi cekici olmaya basliyordu.

Fikra gibi zaten; italyan, ingiliz, fransiz bir arada. Giro’dan Tour’a, Rolland Garros’tan Wimbledon’a uzanan yolda, isin tarihinden, siyasetinden ve sosyolojisinden de biraz anliyorsan, bu organizasyonlar koskoca derya deniz. Okunulacak, arastiracak, merak edilecek bir suru sey var iclerinde. Hatta mikro olcekte birer sosyolojik ayna bunlar. Organizasyonlarin kendilerine has rituelleri ve sembolleri icinden ciktigi toplumun kulturuyle fena halde benzerlik gosteriyor. Didi var mesela. Hani su Tour de France’da her sene elinde mizragiyla kosan seytan kostumlu amca. Asil adi Dieter ama Fransizlarin isimlerin ilk hecelerinden sirin isimler yaratma sevdasindan nasibini almis herkes Didi olarak taniyor onu.

Cok uzun suredir yazmiyordum. Baslamis oldum.